Cumartesi, Temmuz 30, 2016



Your eyes may be whole
but the story I'm told is your heart is as black as night

Unutmamak İçin (2)

Evet, dışarıdaki eşyalar ve olaylar bizim mizacımıza göre bir görünüş kazanıyordu. Onlar bizim giydiğimiz maskelere göre ya gülüyorlar ya da ağlıyorlardı. Ben ise her zaman hastalıklı bir duyarlık içinde, anıların önceden kabul edilmiş kuşkuları elinde oyuncak olmaya mahkumdum. 
-Kemal Bilbaşar / Denize Doğru



Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma isteği olduğunu daha bir algılıyorum. Yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğunu da biliyorum. Sözcüklerle yaşamın derinliğini vermeye hiç olanak yok. Çünkü sözcüklerde rüzgar ne kadar esebilir? Sözcüklerden nasıl bir güneş doğabilir? Sözcükler açık bir pencere önünde büyük yağmur taneleri olarak yağıp, bir insanı derin uykusundan uyandırıp mutlu kılabilir mi? Sözcüklerde yağmur ıslaklığı var mı? Sözcükler insanın yanında yatan diğer bir insanın yürek çarpışlarını duyurabilir mi?
-Tezer Özlü / Kalanlar


Yalnız ölüm yalan söylemez. Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duymuş olmamızdır...
-Sadık Hidayet / Kör Baykuş

Perşembe, Temmuz 28, 2016

Unutmamak İçin (1)

"Şüphesiz..." Çok defa cümlelerin başında dilimize musallat olan bu "şüphesiz" içinde kıvrandığımız şüphelerden hiç değilse sözle kurtulmak ihtiyacının ifadesi mi? 
- Peyami Safa/Matmazel Noraliya'nın Koltuğu


Bazı kitaplar yüzünden kafam biraz karışmışsa da bugün bile senin içtenliğini taşıdığımı ümit ediyorum. Gene de sana bütünüyle benzemekten korkuyorum babacığım: yani ben de sonunda senin gibi ölecek miyim?

-Oğuz Atay/Babama Mektup


Sürüp gidiyor bu, dinle. Bir yan hatta tren vagonlarının sarsıntısna benzer bir gürültü var. Bu yaşantılarımızdaki olayların birbiri ardından mutlu zincirlenişi. Güm, güm, güm. Melisin, malısın. Melisin. Gitmelisin, uyumalısın, uyanmalısın, kalkmalısın -sövüp sayıyor gibi yaptığımız, sıkı sıkı yüreğimize bastırdığımız, onsuz dağılıp gideceğimiz, ağırbaşlı  ve acıma dolu bir dünya. Bir yan hatta vagonların birbirine çarpmasına benzer bu sese nasıl da tapıyoruz. 

-V. Woolf/Dalgalar


Cumartesi, Temmuz 23, 2016

"Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?"

Kendine verdiğin tutamadığın sözler. Başlanıp yarım bırakılan işler. Zamanın hızlı geçtiğini - milyonlarca kişiyle belki de - aynı anda fark etmek. Sadece senin iradene bağlı olduğunu bildiğin halde istediklerine yapmana engel olan "yine aynısı olur" korkusu ve tembellik. Gördüğün, okuduğun, hissettiğin şeyleri bir şekilde yansıtmayınca yok olacaklarından, unutulacaklarından duyduğun korku. İfade etmediğin sürece içinde var olanların değersizliğinin ilk anlaşıldığı an.-Yoksa bu bir yanılgı mı?- Sorgu, sorgulama. Cevapsızlık ve yine aynı kaybediş döngüsü. Fiziğin el verdiği ölçüde karanlıkta bağırmak ve sesinin nereye kadar ulaştığını gözlemlemek. Kimse okumasa da okumayacağına emin olsan da yine yazmak. Yazdığını sanmak ve yine beliren sanrılar.