Salı, Ocak 21, 2014

Dedi: "Içinde renkli oyuncaklar olan aptal kutular, kafalarının içinde pembe bir oyuncak olan canlılara yalan söyleyecek.."

Kim dedi, niye dedi orasını hiç bilemiyorum. Ama biri bunu çok önceden dedi ve biz dinlemedik. Dinlemek istemedik. Kanmak, kandırılmaktan kolaydır. Daima kolay olmuştu... İnandığımız şeylere inandırıldığımız kabul etmedik, etmeyeceğiz. Nedendir, bunu ben de tam olarak bilemiyorum. Ne açıklama getirilse eksik kalacak gibi. Ben yine de deneyeceğim:

Günler geçiyor, geçmeye devam edecek. Her şey değişiyor, değişmeye devam edecek. Süreklilik, evreni oluşturan temel yasa. Yaşamamız, ölmemiz, sevmemiz yahut nefret etmemiz hepsi belli bir zamanda başlayıp belli bir süre zarfına kadar devam eden bir çizgi; yani süreklilik gösteren bir akış. Evrenin bu velinimet yasasını çiğneyen biz insanlar, sürekliliğe sürekli darbe indirmeye devam ediyor gibi gözüküyoruz; ama nasıl ? Biz, katı bir koruma (zaman) ile korunmuş bu yasaya nasıl parazit olabiliriz ? La réponse est simple. İnsanların ilk çağlardan itibaren yapmak istediği esas şey kendini göstermek ve kanıtlamak. Şımartılma güdümüzün yeteneklerini sergileyebileceği ilk sahne: biz. Biz evreniz. Bizsiz evren ? O, bize göre zaten yok.

Kuralların üzerinde oynamaya çalışarak yapabileceklerinin sınırını görüyor insanoğlu. Kendini aşarak başka insanların üzerinde de bilgi sahibi olmak artık çok basit. Sosyoloji ve psikoloji ekolleri insanların en kirli iç yüzlerini ortalığa çoktan serdi bile. Geriye kıvrak zekaların bu yüzleri boyayıp sunması kalıyor ki bu da çoktan düşünüldü: aptal kutusu. Bu artık sadece televizyon için kullanılan bir terim değil. Bahsi geçen terim, bizim -dolaylı yoldan evrenin- sürekliliğini bölebilecek her şeyi kapsıyor.
Duygularımızı bölüyor, düşüncelerimizi bölüyoruz. En önemlisi inandıklarımızı, inanmak istediklerimizi bölüyor. Zannedilmesinin ki ben burada teknolojiden bahsediyorum. Ben kafanın içinde pembe bir oyuncak olan aptal kutusundan bahsediyorum.

Kendinizin kuklası olmayın, başkalarının kuklası olmanın bile bir özrü var.